14 Nisan 2010 Çarşamba

bkmyc was here.

5 Aralık 2009 Cumartesi

psikolojik labilite.

epey epey olmuş yazmayalı.

hayat boktan dersem birçok şeyi özetlemiş olurmuyum? bence evet.

az ünlü adam sormuş 'Bazen şu ruh halini düşünüyorum. Niçin böyle yazıyorsun..? ' diye, çok kompleks bir yanıtım yok aslında. sadece canım çok sıkılıyor ve korkmuyorum birşeyleri kaybetmekten bu yüzden korkabilecek olanları korumaya çalışıyorum kendımden.

sevgiler.

11 Ekim 2009 Pazar

‘‘Soyunurken, babanın duyunca, nasıl şaşıracağını başkalarının neler diyeceğini düşündün. Şimdi seni kucaklayıp yatağa yıksam, öpe okşaya etini kışkırtsam,kulağına benden duymak istediklerini söyleyip seni kandırsam her şeyi yeniden unutursun.istemiyorum böylesini yarım bardak şarap içirdim diye nasıl içimi yedim görmedin mi? Bu mavi boşlukta etimiz bile sonuna dek sevişemiyor.Çünkü bu ses geçmez,ışık sızmaz odada bile başkaları bizimle birlik. Ama bir gün babanı, başkalarını kovup geleceksin. O zaman keskin ışıkta soyunup açık pencerede sevişeceğiz. Acelem yok benim, biliyorsun.’’



*

4 Ekim 2009 Pazar

eskiden ınsanlarla konusurken, karşımdakı insanların ilgisini çekecek, etkileyecek, muhabbetın devamını getirecek şeyler biriktiridim; mesela aşk hakkında bol ahkamlı kendınden emin cumlelerim, populer kulture ait sağdan soldan duyduğum birazda kendım eklediğim eleştirilerim,ilginç hobilerim, takıp ettiğim dergilerden edındığım afili kelimelerim ,şu an soylendiğinde karşımdakını boğma hissi uyandıran klişe sozlerım vardı. yerı gelince raftan çıkarır dokerdım karşımdakı ınsanların onune ve onların gozlerındekı parıltıyı gorunce nasılda kendımı ıyı hıssederdım, nasılda tatmın olurdu şu an doyduramadığım yanlarım. insanları etkılemiş olmanın verdiği 'hakkımda iyi şeyler düşünüyor ve düşündürecek' hissi ne kadar çok hoşuma giderdi.
sonra zamanla büyümek mi dersin, oğrenmekmi, sıkılmakmı, nirvanaya ermek mi,bataklığa saplanmakmı.. sıkılmaya başladım bunlardan. çok sıradan gelmeye başladı bunlar.denemdim değil denedim aslında. çeşitli yerlerde konusması keyifli olduğunu dusunduğum konuları açtım. ama konusmayı başlattığım zaman kullandığım cumleleri başka yerlerde başka insanalra karşı yenıden kullanmış olma hissinden boğulmaya başladım. sıkılmaya başladım kendımden. sankı aynı şeyi tekrar tekrar anlatan demansif insanlar gibi hissetmeye başladım. ve bir turlu gelişemeyen ve ardında sobada yakılan romanlar gibi yarım kalan konusmalar oldu bunlar.
şu anda benımle konusan insanlara bakıyorum,kimi zaman onlarda emınler açtıkları konunun reytinginin yuksek olduğundan daha once defalarca o konu hakkıdan konusmus olmanın verdiği tezcanlılıkla getırıyorlar cumlelerı ardı ardına. ve dınlıyorum onları ve şaşırıyorum nasıl sıkılmadıklarını aynı şeylerı duymaktan söylemekten, aynı mimikleri defalarca aynı kelımeden sonra kullanmaktan.ve bu onlar için bir sorun değil.ne kadar ilginç.

23 Eylül 2009 Çarşamba

bir şeye sahip olduktan sonra ondan soğumak

sevgili tabanli cinsellik.

sevgiline $oyle bir bakacaksin, kafanda cinselligi siyirip atacaksin, o'nun sende uyandirdigi cinsellik tabanli her $eyi bir kiyiya koyacaksin ve du$uneceksin...

hala o'nu istiyor musun, yoksa siradan mi gelmeye ba$ladi?

mutluluk buradadir.

cunku sahip oldukca en cabuk tukenen $ey cinselliktir. bu etkiyi 0 gorup degerlendireceksin sevgiliyi veya adayini. sakin unutma, bu senin cinsellige olan du$kunlugun, baki$ acin, aldigin zevkle alakali bir $ey degildir. yani olaya boyle bakmak hic bir zaman zararina olmaz, cinsellik faktorunu hafife almak olmaz. tersine ciddiye almak olur.

(delikan76, 17.06.2004 13:38)


*****

yapmak istediğim, olmak istediğim şey budur.

13 Eylül 2009 Pazar

sonsuz bir hayat daha var herşeye yeterince zaman var.

dedi

bana

ve ben ona sırf bu söz için bile hayran olabilirdim.

12 Eylül 2009 Cumartesi


öğrenmek, acı verici bir süreç.

9 Eylül 2009 Çarşamba

Boşver

gözlerine bakınca utandığını anlamak kolaydı
ama durmadı, öptü beni, kısıp gözlerini
elbiselerini çıkartıp saçlarına dokunurken
onu kokladım içim ürperdi
soluk soluğa yatıyordu, terlemişti vücudu
ve beklenen soruyu sordu.
boşver..

sevdim de ne oldu?
boşver..

böylesi daha güzel..

6 Eylül 2009 Pazar

New World Disorders-1

hipoglisemik düşünce sistemımle, kulaklarımda uğuldayan ve gözlerimi hadesin emriyle bakmaktan alamadığım alt alta sayılar sisteminde dolanan bir evren içindeyim..

damarlarında dolaşan kanın yetmediği bunyelere taze kan, nefes almakta zorlananlara ise ciğerlerine saf oksıjen verdiğimiz şu dakıkilarda arka fonda çalan alpayın eylulde gel ine rağmen gelmeyen eski aşklarımızı yad edıyoruz; ben ve pek sevimli doğurmadığım bebeklerimle..

her türlü huzursuzlukta verdiğimiz propofolle kafası bi dunya olan, çin malı 5ytllık gitarımsı oyuncaktan çıkan tarkan şarkısıyla yüzü gülümseyen insancıkların karşımda bana nispet edercesıne keyiflerine bakmasını kıskanıyor olabılırım belki, belkide halıme şükrediyorum kim bilir?

mürekkeple damgalandığında anlamlanan ve karşılık bulan bakirelerin kanlarıyla yazdığım yazılarımı denizler altındaki 20 bin fersaha renklerini haleti ruhiyeme gore seçtiğim -mesela en anarşist zamanlarımda kırmızı, en humanıst zamanlarımda açık mavi, en emo zamanlarımda mor renkli- plastıkten tüpçuklerın içinde zenci hizmetçilerimle yolluyorum.

kristal evrenımı ele geçirip, emrım altındakı askerlerimi öldürmek isteyen uzaylıların, robotumsu ayak seslerini duyduğum zaman -ki uygun adımlarıydı; dı dı dıt dı dıt - irkilip hemen kralı olduğum evrenıme bakıyorum cam balkonuma çıkıp.. zaman zaman kan kaybeden halkımı gorduğum zaman hemen en onde savaşan şehit vari atılıyorum öne ve en demokrat halımle onları uzaylıların silahlarına karşı-ki bir takım seslerle öldürüyorlardı insancıklarımı- ellerimdeki şişme balonlarla ve orta afrika yerlilerinde ödunç aldığım uçları özenle sivriltilmiş zehirli oklarla saldırıyordum. ve çoğu zaman savaştan galip çıkan ben oluyorum.

31 Ağustos 2009 Pazartesi

şu kirlenmiş dünyada manasızca hala saflığı savunabılmek ne guzel bir erdemdir. ve bunu yapabilenleri gerçekten kıskanıyorum.

29 Ağustos 2009 Cumartesi

YKÖ-3

yanlız insanların düşlerinin yüzlerinden düştüğü bir mahallede, sokak lambasının altında bekliyorum. aslıdan buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum. en son kendımı aynanın karşısıdna dişlerimi fırçalarken lavaboya tukurdüğm zamanı hatırlıyorum, beyaz diş macunu köpüğün içindeki yavaşta suzulen kanları takip ediyordum. sonra kendımı bu bol bulutlu gecede yerde buldum. sokak lambasının titrek ışığının altında sırtımı direğe dayamış,ellerim ceplerimde, kafama kapşonumu geçirmiş belkliyorum. biraz korkuyorum aslında ama kendıme bile bell ietmek istemıyorum bunu. ayağım ağrıyor ama çekemıyorum direkten sankı yapışmış gibi. onumden gecen tiplerinden pek hoşlanmadığım adamlar bana göz ucuyla bakarken kendımı güçlü göstermek içni omuzlarımı geriye atıyorum ve uzaklara bakıyorum. rüzgar esiyor hafif usuyor gibiyim ama içimdeki birini bekleme hissine engel olamıyorum. gözum devamlı birini arıyor onumden gecen ınsanların yüzünde. dudaklarım manasızca bu da değil diyor. ne kadar saçma diyorum.ve uzaktan kırmızı elbiseli bir kadın yaklaşıyor, gri insanların arasından parlıyor gözümü alıyor. ve kahretsın gittikçe yaklaşıyor.

28 Ağustos 2009 Cuma

öğrenilmiş paylaşmamalar

ben bazı şeyleri paylaşmıyorum.olmuyor yani sadaka verırken elı tıtremek gibi aşık olduğum şeyleri paylaşmak, bu bazen takip ettiğim yazarlar bazen uğruna ölebıleceğim  müzikler,kekler,bakışlar,sözler.. hiç fark etmez.

'' larousse'un ilk ismi pierre'di yanılmıyorsam. pierre, biliyorum, uzun zaman önce öldün. ama beni duyuyorsan iyi dinle! ansiklopedilerin yalanlarla dolu. on yıllık acıları, uykusuzlukları, yetmiş yıllık dehaları iki satırda anlatman, bütün bunları yok etmenle eş değer. öldüğümde karşıma çıkma.''

bu cumleyı kuran kıza ilanı aşk etmek için reerkarnasyona inanmaya başladım.ve onun ismini sizinle paylaşmayacağım.

canınız cehenneme*

*by a.ö.

27 Ağustos 2009 Perşembe

sen

zamanın bir yerınden

belki güneşin daha farklı doğduğu

insanların daha farklı nefes aldığı

kalplerının belki de hiç atmadığı

bir yerden çıkıp gelmenle hayatıma,

ölümümün nedeni oldun

sen.

25 Ağustos 2009 Salı

bir gün, bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar, yol kenarında. hayli merak eder, bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir yabancıyı kendi kardeşlerine yeğlediklerini. biri karga, biri leylek... o kadar farklıdır ki kuşlar, ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine. öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle. yaklaşır ve merakla inceler kuşları. ta ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar. o zaman anlar ki, birlikte kaçar, birlikte uçar, beraber yaşamaları beklenenlerin yanında tutunamayanlar. o zaman anlar ki, sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirlerine yakın kılan. topal kuşlar birbirlerinin arızalarını bilir ve sömürmek ya da örtmek yerine kabullenirler öylesine. en sahici birliktelikler ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine kurulanlardır. aynı şekilde zengin, aynı şekilde mesut olanların ortak paydaları sabun köpüğü gibidir, uçar. ortak acı, ortak hüzün, ortak pürüzdür esas yakınlaştıran, yaklaştıran. 

mesnevi

paramparça köpekler ve börek

normalde saat 11 de kitlenen ve dışarı çıkmak için camı kırıp atlamanın gerektığı alkol ve bağımlılık merkezinin kapısının saat 4 e gelirken kapısının açık olduğunu fark ettim ve hemen kaptım biskremimi ve içeceğimi soluğu merkezın bahcesınde aldım. dışarı sessiz sakin hafıften bir rusgar esıyor kimsecikelr yok etrafta ne kadar mutluyum yarebbim derken çalıların arkasından çıkan kahverengi kıçı kırık it kategorısıdneki kıytırık köpeği görmemle tum fantezilerim sona erdi koştur koştur köpekten once merkeze geri girdim ve kendımı binanın içine attım. şu dunyada bana rahat huzur yok.

ramazan ayını çok sevıyorum, annemi dahada sevilesi kılıyor ramazan ayı. herhangı bir ramazan günü''Anne börek yapsana yaw ramazan ya çok pis canım çekti'' demem isteğimin olması içni yeterli oluyorken ,ramazan dışı mübarek11 ay öylemi? ''anne canım börek istedi hadı be yapıverde yıyelım'' dememe karşılık 'hadı oğlum paran var bişeyin var kalk git börekçiden al da ye uğraştırma beni' diyen bir postmenapoz annem var.

23 Ağustos 2009 Pazar

can sıkıntısı.


duymaktan en çok korktuğum cümle 'sen iyisin, çok iyisin ama o olaydan sonra sana bir daha güvenemıyorum.'

22 Ağustos 2009 Cumartesi

insani değerlerin herhangi birşeye değmediği günümüzde insanlara güvenemememin neden diğer insanlar için sorun olduğunu çoğu zaman anlamıyorum. 

doğduğum gunden beri sağlam bir aile güvenı elde ettiğimi sanmıyorum öncelıkle, babam devamlı şehir dışında uzun zamanalr geçirir ve annemle beraber ankaradaki evimizde yaşardık. annemde zaten sabah 9dan akşam 4 e kadar öğretmenlık yaptığı ve zaten bolca yorulduğu için yapması gereken temel işlerden dolayı bana harcayacağı zamanı elektirk süpürgesine, merdaneli çamaşır makınesıne harcadığından kucukluğume dair evde hatırladığım evın dip odasında uykum geldiği zaman yattığım üzeridne gri örtülü somya, 2 defterımın yanyana zor sığdığı açılıp kapanır masa ve teelvızyonun kucuk kumandasından ibaretti.

ilk okula gitmeye başladığım zamanlardaysa, 1. sınıfta sınıf öğretmenımın verdiği ödev olan hecelerı ab ac ad af şekilnde babannemın tabırıyle ''çarptırmalı'' okuma alıştırmalarını dğru okuyup okumadığımı gostermesı için annemın yanına gitmiştim. annem o zaman tv karşısında fasülye ayıklıyordu durumu anlattım, annemde tamam oku hadi ben takip ediyorum seni dedı ve ben kafamı eğdım kıtaba okumaya başladım ab ac ad af ag.. epeyde iyi okuyordum ve o kadar mutluydum ki annem yanımdaydı ve sınıftaki diğer çocuklar gibi bende bir nevi ödevımı annemle yapıyordum yardım edıyordu bana, tek başıma oğrenmek zorunda değildim ve bir yanlış yaparsam durup duzeltecektı. evet duzeltecektı biliyordum bunu. bılerek ''ef'' i atladım ''eg'' dedim ki annem fark etsin hemen soyelsın oğlum ''ef'' i atladın ''eg'' i soyledin desin. ama demedi annem. kafamı kaldırdım annem bir yandan tv yi izliyor bir yandan da fasulyelerle uğraşıyor. anne dedım ben ef i atladım eg dedim, tamam oğlum bir daha yapma oyle. dinlemıyordu annem benı. 

ilkokul 3. sınıfta sınıfın en güzel ufak tefek kızı klasmanında göz dolduran bir kıza aşık olmam ve en yakın arkadaş grubumdakı herkese bitişi mozartın türk marşı olan teneffus saatlerınde temız havayı teneffüs etmek yerıne en yakın arkadaşlarıma dun gece o kızı gorduğum ruyayı anlattığım gunlerın sonunda en yakın arkadaşımın yıl sonunda o kızla el ele dolaşması herşeyi dahada beter hale getirdi.. 

lise çağlarıma geldiğimde ise yatılı bir okulda okudum ve okulda yatılı kalan yaklaşık 150 ye yakın insanla aynı şeylerı yeyip aynı muhabbetlerı yaptığımız bir nevi ufak bir komün şekilndeki toplumsal hayatımızda dış dunyada karşılaşacağım kin nefret ızdırap dedikdu aşk ihtiras sadakat sevgi gibi bir çok temel duygu ve davranışın prototipinin yaşanmasıda benı bu komünü izlemeye sevk etti. ve lisede son yıla geldığımde 'insan davranışları uzerıne notlar' şeklinde kapak ismi bile koyduğum çeşitli durumlarda insan psiklojısının verdiği tepkileri yazdığım notlarım ortaya çıkmıştı. ve bu komünal hayattaki güçlünün, zekinin, ağzı iyi laf yapanın ayakta kaldığı, diğerlerini ezdığı hayat duzenını öğrenmem inananın çok fazla zamanımı almadı ve bunu anlamamla kendımı derslere vermem bir oldu çunku geçirmem gereken bir zamanım vardı ve ınsanalrdan uzak anca bu şekilde geçirebilirdim.

şu an arkama dönüp baktığımda bir çırpıda bu kadar fazla örneği tek solukta verebılıyor olmam yirmi kusur yıldır yaşadığım beşeri kalp kırıklıklarımın, hala gördüğüm kabuslarımın gönullu mümessili olan güveni boşa çıkaran insan formundaki canlılara karşı veremediğim ''siktir et'' tepkisinin bu durumun asıl nedeni olduğuna dair sağlam kanıtlarım mevcut.

bazı yalanlar

http://fizy.com/s/126oim

**

bir kaç yarali ruh
bir kaç bira sisesi
elimizde bunlar var
mutlu olmaya yetmez ki
yalanlarimiz güzel,inanmasi zevkli
birsey sevmeye degerse,
ölmeye de deger mi?


YKÖ-2

uzmanların yola kar zincirsiz çıkmayı tavsiye etmediği sabahların birinde o kalın paltosunu sabaha kadar kendine eşlik etmiş olan mavı renkli hello kitty  li pijamasının uzerıne geçirmiş dışarı çıkmak için hazırlanıyordu.aynaya baktı, saçları dağınık,yüzünde yastık izi, dudakları kupkuruydu.

apartmanın merdıvenlerınden ufak adımlarla ınerken saat 6.17 yi gosterıyordu, hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlıyordu ve evsizlerin en çok üşüdüğü zaman dilimi başlıyordu.

apartmanın ağır kapısnı açtı ve dışarı çıktı. kapının sağ tarafında 7 numarada oturan mühendis çocuğun şirket arabası vardı sol kapısında kocaman 'atlas copco' yazıyordu. atlas copco ne şirketi ki diye geçirdi içinden ve yine en ıyısı eve gidince bakıyım dedi çokta umrundaymış gibi. sokakta yokuş aşağı yurumeye başladı karşıdan yokuş yukarı çıkmaktan nefes nefese kalmış tülbentli bir kadın geliyordu. kadın onun yanından geçerken kafasını yerden kaldırdı kısa bir bakış attı ve kafasını one eğip yürümeye devam etti. sokağın anacaddeye açılan köşesıne gelmişti, esnaflar yavaş yavaş kepenklerıni çoktan açmış, çırakalr günün ilk azarını çoktan işitmişlerdi. ana caddeye indi ve yurumeye başladı. aklında hala dun gece vardı. nerden çıkmıştı o adam karşısına ve ne demek istemişti  'şu koskoca alemde yalnız bir kulsun sen' diyerek. yanlız değildi, olamazdı. çalıştığı ofisten arkadaşları vardı haftada en az 3 gece dışarı çıkar içerlerdi, işçi emeklisi babasıyla ev hanımı annesı şehirn karşı tarafında yaşıyorlardı ve onun gelmesi için kapıyı gözluyorlardı. hem ayşenle serap vardı can dostları onun, dunyada herkes ölse onların kendıni bırakmayacağını biliyordu. tamam sevgilisi yoktu bir suredır ama kendını yanlızlığıa iten şeyin bu olmayacağınıd bılıyordu.peki ama neydi? kimdi o adam?

bir süredir aklımda olan blog u sterilleştirme fikrini gerçekleştirdim.

minör depresyon yaşadığım manik duygu durumdayken içimi dökme anlatamadığım şeylerı yazabılme ihtiyacı hissetmem ve yaptığım şeyleri kendıme yakıştırmamamın verdiği herşey idaha kötuye goturen histen bir nebze kurtulmak ve bir nevi içimdeki zehiri akıtmak için yazmaya başlamıştım. ne kadarda iyi bir şey yapmışım.

eski yazılarımı aktardığım blogumun ismini sürmenaj koydum, sanırım daha uygun bir kelime bulamzdım. şu an o blog kapalı eğer bir gun tekrar yazmaya başladıysam bilin ki bende işler yine yolunda gitmiyor :)

21 Ağustos 2009 Cuma



dün uzun bir aradan soran tekrar model çektim. tek başına şehir keşfetme fotografları çekmek daha zevkli kesınlıkle ama modelli çekımlerde de model eğer istediğim pozu ifadeyi veriyorsa epey keyif alıyorum çekımden.

bir gun ez mail attı bana fotograflarımı çok beğendiğini ve modellik yapmak istediğini soyledi bana, tamam nıye olmasın dedim ve msn de konustuk ne çekerız nasıl çekerız falan diye ve laf arasında erkek arkadaşının olmadığını öğrendim ve dun fotograf çektik sonrasında tunalıda yemek yedik ve aylak madamda oturduk 12-1 e kadar epey konustuk falan filan.güzel bir geceydi.

****

alkol ve madde bağımlılığı merkesıdne geçen gun nobet tuttum. yemyeşil bir yer merkez geniş bir bahce, heryer ağaçlık ağaçların altında banklar, hamaklar bahcede oturan insanlar falan boyle bir çiftlik havası var merkezde.

merkezde tm bağımlılar muhabbete çok meyilli.

kenan amca, yıllar once eşinden ayrılmış, 2 tane emekli maaşı varmış ve tek yaşıyormuş, iki de bir de 'aslanım ben bekar adamım 2 dene emekli maaşım var ben içmeyimde kim içsin' diyordu şivesiyle.. hayatının son demlerınde kendını içkiye, yabancı hayat kadınlarına, porno cd lere adamıştı kenan amca. 

abdullahla gece saat 2 ye doğru muhabbet ettik, yatmak için hazırlanıyordum kapım çalındı, abdullah dr bey müsaitmisiniz konusmak istiyorum biraz demişti ve odaya aldım karşılıklı oturduk sandalyeye dinlemeye başladım. epey ajiteydi, madde bağımlılığından dolayı yatıyormuş, uyku sorunları vardı ve yoksunluk sendromlarının bir çoğunu üzerinde goruyordum. abdullahın babasının adanada geniş araziler ivarmış ve maddi durumu epey iyiymiş. 3-4 yıllık evlı ve cocuğu varmış, 9 ay once başka bir kadınla tanışmış ve sevgilisi olmuş o kadınla beraber koka, in le başlamış sonradan ero,in e geçmiş ve her gun 3-4 gr a kadar çıkmış ve sonra işlerin sarpa sarmasıyla merkeze başvurmuş. gece boyunca bana uyuşturucuların etkılerını nasıl temin ettiğini epey bir şey anlattı ve gecenın sonunda dediki 'bilmek farklı denemek çok farklı, siz biliyorsunuz biz yaşıyoruz o yüzden çoğu zaman sizde anlamıyorsunuz bizi'

17 Ağustos 2009 Pazartesi

why does It always rain on me

şu an psikiyatri servisinde nöbet tutuyorum titim intern doktor.doktor?

bulunduğum odanın dışında 54 tane hasta var. en çok şizofrenler var, sonra manik depresifler, sonra da major depressifler, kompulsıfler diye azalarak gidiyor sayıları. hasta?

koridorda yuruyorum bir çoğu korkuyla karışık saygı duyuyorlar bana, kimisi benı gorunce ayağa kalkıyor cılız bir 'nasılsınzı doktor bey' diyorlar. sağolun siz nasılsınız diyorum iyiz sağolun diyorlar ve bitiyor sohbetimiz. sohbet?

hastanın tekinin diyabetik ayağı var, kocaman bir yarısı vardı en son nobetımde su an epey kuculmuş ayağındakı yarası biraz moral verıyorum iyi bakmışsın yarana diye , cidden mi? diyor evet evet oyle gerçetken diyorum.mutlu oluyor. mutluluk?

******

''ne kadar hayal edersen et, sonunda yaşayacağın kendi hayatındır''

hayallerim var evet, istanbula gideceğim, ürolojog olacağım. sanatçılardan, yazarlardan, ismi pek duyulmamış yonetmenelrden bir arakdaş çevrem olacak. beraber fotograf çektireceğiz onlarla. bir teras katım oalcak. ufakçada bir teras. bir de kedi, belki de bir sevgili.

ama bunların bir çoğunun olmayacağını bılıyorum. sonunda yaşayacaüğımın kend ıhayatım olacağınıda. typo hatalarımı(t.) alıp yanıma boktan bir şehirde yaşayacağımı bılıyorum, belki evlenırım 2 de çocuğum olur, eskı sevgililerimi dusunur ya onalral evlenseydım nasıl olurdu şimdi diye hayaller kuracağım bilmiyorum. belki karımı aldatırım, belkide o beni aldatır. belki çocuğum benı aldatır, okula gidiyoru mder sokakta karşılaşırız belli mi olur?

bazen korkuyorum gerçekten. kendıme bıle guvenemezken başkasına nasıl guvenebılırım? veya başkası bana nasıl guvenecek? lisede çıakrım yapmaya meraklı kızlar hep bana ne zama nbirine guvnebıleceğimi sorup dururlardı, ilginç gelirdi. insanları anlasam guvenecem de insaları anlayamıyorum ki güvenıyım derdim kendı kendıme. yılalr geçti aradan hala anlayamıyorum insanları. insanalrın nasıl hala bir çok şeye inat yaşayabıldıklerını merak edıyorum. hasta gelıyor oturuyor karşımıza, kocasını yeğenıyle aldattığını anlatıyor, doğalmışçasına bir hımm diyoruz ve devam edıyor anlatmaya ve nefes alıp-verip yaşamaya.ilginç. kardeşimin kitaplığında tolstoy un insan ne ile yaşarını gordum merak ettim okudum oykuyu orda tolstoy sevgiye bağlamış insanın var oluşunu. sevgi? kcoamı aldatmama rağmen sevıyorum diye mi dusunuyordu o kadın? yoksa sevmekle aldatmak farklı bir şeymiydi? hakakten hulya avşar tavsiyesine uyup arada bir başka ten kokualrıyla uyanmak sevgimize iyi gelirmiydi? iyi?

14 Ağustos 2009 Cuma

oly

gecen hafta cuamdan çarşambaya kadar olympostaydım. yıllar once kemerdekı bir otelden promosyon tatıl kazanınca gitmiştik antalyaya en yakın arkadaşlarımla biriyle o zaman araba kiraladığımız zaman olympos ne olaki diye girdiğimiz sapaktan ilk olarak olymposu görmüştük ve 1-2 saat kalıp ayrılmıştık. bu seferki gittiğimde ise daha fazla sağı solu inceleme fırsatım oldu.

olympos un döne döne giden yollarından vadıya ınıldığı zaman karşınıza çıkan ilk otel acayip şukela, yola edvam ettiğiniz zamanda sağlı sollu zılyo ntane pansıyon gelıyor karşınıza.

ben ilk geceyı öztürk diye bir pansıyonda geçirdim güzel bir yerdi ama barların, denızın falan olduğu aşağı tarflara uzaktı sorandan kadir's top house gittim bekle biraz yer olursa verırız fala ndeyınce senı mı bekleyecez aq diyerek biraz daha ielrideki çamlık panıyona gittim. burdaki pansıyonlarda klimalı rahat yataklı odalar falan var tmm tv falan yok ama benım içni ihtiyaç değildi tv buzdolabı falan filan. gecelık 35 ytl den anlaştım ve eşyaları ağaç evin tekine yerleştirdim.

olympos ta denıze girerken müze kart lazım yoska her girişinizde 3 ytl ören yeri girş parası verırsınız.

akşam eğlence mekanı oalrak öküz diye bir disko, road house diye 12 ye kadar aptal canlı muzık yapan bir adam 12 den soranda rock bar a donuyor mekan, bir gece oradaydım sıkıldım çıktım 12 olmadan.

so ngecemde de woodpacker diye bir pansıyona opus diye bir turk grup geldı onalr epey eğlendırdıler falan. güzel hatırlamamı sağlayacakalr.

fazla birşey yazasım yok, aslıdna epey bir şey oldu ama yok yazamıyorum.

birazdan zaten sinopa doğru yola çıkacaz  falan. neyse. bitii.

6 Ağustos 2009 Perşembe

hayatım daha düzenli gibi artık, yeni dünya düzensizliğime alışmaya başladım gibi. tusa da başladım yavaştan normalleşiyor gibiyim. o eski erotomanik halimde azaldı, rutin isteyen yanım atakalrda sırf bu yuzden bırıyle çıkmaktan bıle korkuyorum buaralar. hoş kimle çıkacam o da var.

***

gecen gun ilk psikiyatri nobetımde asistanla epey bir sohbet ettik, anlattım boyel boyle dusunuyorum bipolar ım sankı ben dedim, oda oyel olsaydın şu an benımle oturup konsuamazdın merak etme senı elınden kolundan tutp getirrilerdi servise merak etme herkesın kişiliği var senınkı bipolara benzer bir şekilde sadece bu sond erece normal, kişiliği depresif olanlar kadar normal.

****

asistana birşeyler analtıyorum falan durdu dediki 'sen ne kadar grandiyöz bir insansın' dedi gülerek. (grandiyoz:kendını üstün görmece) evet haklısın biraz var bende bu ama ben bunu yetişme koşullarıma yanlızlığıma geçirdiğim bok gibi gunlere bağlıyorum, hayatta şu an tutunabılmem içni grandiyoz olmama gerekıyor dedim. haklısın sanırım dedi. sustu.

***

buaralar müzik keşfeden diskografi dinleyen, albumer hakkıdn yorum yapan müzikolog taraflarım coştu son zamanalrdaki favorılerım 'britpop' travis,starsailor,amy macdonald,jason mraz. eğer torrent ım çalışsaydı okuldakı ağda daha ne gruplar indirecektım ama işte bir ara hızlı net bağlantısı olan bir yere gidip çekmelıyım şu kenarda bekleyen torrentleri falan.

***

eski kız arkadaşımla bu aralar sık goruşuyoruz. ne kadar ılgınç aslında insanlar birisine alıştıkları zaman hiç kopamıyorlar ne olursa olsun. ayrılmak isteyen taraf ben olmama rağmen onun yanıdna huzur bulmam pavlov un kopeği gibi eski huzur dolu gunlerınmı getirisi yoksa kendını kandırmacayla giden son zamanlarımın mi götürüsü bilemedim. ama bu yakınlaşmadan uzaklaşmam gerekıyor bu kesın.

***

ve hayatıma giren yeni bir insan 't.' 

ve t. blog umu ve beni keşfetti tarafsiz yazamayacağımı bılıyorum bu da blog umu ve kimliğimi keşfetmenın diyeti onun için.

***

bazen göğsüne yatıp öylece uyumak istiyorum.

ben uyuduktan sonra yanımdan kalkma olurmu?

2 Ağustos 2009 Pazar

Seninle birlikte yaşamayı, sırtını sabunlamayı, seni yemek yerken izlemeyi, fotoğraflarını çekmeyi, içine girmeyi, delicesine öpmeyi hayal etmiyorum. ‘Ben seni seviyorum.’ Sadece seviyorum. Bu karışık dünyada senin yaşadığını bilmek beni mutlu ediyor.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Redd- Seni Buldum

Seni Buldum from Redd on Vimeo.

redd konsept albumu olan 21 ın ilk video klibini 'dok kişot' a çekmişti, 2. şarkısını da blog-sitelerinde yaptıkları ankete gore(gerçi pek anketi salladıklarını sanmıyorum ama :)) ''seni buldum'' a emir khalilzadeh yonetmenlığınde çektiler.

klip 2 farklı mekanda çekilmiş. grubun performansını dev elektrik direkleri arasında tozlu topraklı lastık yakmalı standart bir 'rock grubu klibi mekanı'nda geçerken dişi ve er kişili sahnelerde şehir içi istanbul kalabalığında ve tabiki en son durak istiklal olacak şekilde çekilmiş.

klibimiz taşikardik kalp atışları eşliğinde istiklaldeki kalabalık goruntulerı ardından, standartların aksıne; convers giyen kızıl saçlı free kızımızın yine aynı eşdeğerdeki uzun saçlı küpeli abimizi kovalamasıyla başlıyor ve kovalamacamız, klibimizin sonundaki istiklal çıkmazında; çocukluğumuza gönderme yapan bir 'sürpriz' ile bitiyor ve bir yenisi başlıyor:)

redd in performans sahnelerıdne ise vokal olan doğan ın sahnedeki duruşu çok doğal ve kullandığı şirin mimikleriyle grubun 'kızlar tarafından aşık olunacak adamı' rölünü iyi oynuyor hala, elektrocu berke nin ''abi sizi arka fona koyduk ama unutmadık'' dercesıne arka plandaki klavyeci ilke ve tanımadığım bateristlerine doğru uçmasını saymazsak grubun performans goruntulerı 'konserlerimize gelin biz hareketli eğlenceli grubuz' imajını çok guzel veriyor ki çektiği kliplerin ve şarkıların yarısı slow tempoda olan bir grup olan redd için guzel bir imaj sağlamış performans goruntuleride..

özet olarak, oyuncu seçimleri 8/10, performansları 7/10 ve yonetmene de 9/10 verıyorum.

imza:bkmykc

25 Temmuz 2009 Cumartesi

24 Temmuz 2009 Cuma

YKÖ-1

o gun sabah uyandığında yıne güne söverek uyanmıştı.

güneş ışığı penceresınden suzulup ona ınat gozunun taa içine giriyordu. Bu sefer kötü kalkmayacağım dedi kendı kendıne bu sefer yatağının sağından kalkan adam olacağım dedi. sessizce doğruldu yatağından çıplak ayakları yerdeki parkeyi öptü ve yavaş adımlarla odasının aynındakı mavı fayanslı banyoya girdi, yüzünü yıkadı çişini yaptı ve odasına geri dondu. bilgisayarını açtı winamp simgesine çift tıkladı ve play e bastı gece en son dınlediği şarkı devam ediyordu 'dermanım yok ben ölüyorum haberin yok ölüyorum.. '